KÖPRÜLÜ DE TÜRKİYE’NİN
BAŞINI AĞRITMIŞTI
Mehmet Arif DEMİRER
Köprülü; 27 Mayıs
Darbesinden 8 gün sonra, 4 Haziran günü, durup dururken, hiç kimsenin aklında
benzer bir iddia, şüphe yok iken, Yeni Sabah muhabirine bir açıklama yapmıştı.
Darbe rejimlerinin değişmez kuralı (Yere düşene bir tekme de sen at)
doğrultusunda Yeni Sabah Gazetesi de Köprülü’nün açıklamasını manşete
taşımıştı:
“Fuat Köprülü 6 – 7
Olaylarını açıkladı. Köprülü, ‘Hadiseler, Fatin Rüştü Zorlu’nun ilhamı ile
Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir’ dedi. ATA’nın Selanik’teki evini
Menderes bombalatmış”
Demokrat Parti’nin dört
kurucusundan bir olan Fuat Köprülü, Zorlu ve daha sonra Menderes’e yönelik
kişisel husumet ve kıskançlık duygularına yenilerek, Türkiye’nin milli
çıkarlarını unutarak, ne İstanbul Rumları ne de Yunanistan böyle bir suçlamada
bulunmuşlar iken, olayları T. C. Hükümeti’nin sırtına yükleyivermişti.
Unuttuğu iki şey vardı:
6 Eylül 1955 tarihinde kendisi, suçladığı hükümette Başbakan Yardımcısı idi ve
bu nedenle iddiası darbeciler tarafından alelacele Yassıada’ya taşınarak bir
dava konusu yapılınca, “Sen de o hükümette idin, gel bakalım” denmiş ve muhbir
Köprülü, tutuklu sanık oluvermişti.
Köprülü’nün
Menderes-Zorlu husumeti o kadar derindi ki, Başbakanı ve İçişleri Bakanı’nı
olayları tertiplemekle suçlarken, 6 Eylül 1955’te Demokrat Parti İstanbul İl
Başkanı olan öz be öz oğlu Orhan Köprülü’nün de bu açıklama nedeniyle kendisi
gibi Yassıada’da tutuklu yargılanması ihtimalini hiç düşünmemişti.
Köprülü’nün o talihsiz
ve gerçekdışı suçlaması ile Yassıada’daki (3) numaralı dosyada görülen 6/7
Eylül Davası sonunda Menderes ve Zorlu’ya verilen altışar yıl hapis cezası
kararı sayesinde o tarihe (1961) kadar uluslararası kamuoyunda “İstanbul’daki
Rum Karşıtı Gösteriler” olarak
tanımlanan olaylar, POGROM ‘a dönüşmüştür. POGROM, Sovyet öncesi Rusya’da
güvenlik güçlerinin, hükümetten aldıkları talimat doğrultusunda, azınlıklara
karşı giriştikleri katliamdır.
Köprülü, kurucusu olduğu
partiyi suçlarken konunun buralara gelebileceğini düşünmemişti.
Gelelim, 27 Mayıs’tan 55
yıl sonra Bahçeli’nin 7 Haziran sonrası akıldışı davranışlarına.
Bahçeli, 7 Haziran seçim
sonuçlarını doğru algılayamadı. Seçim öncesi mitinglerde vatandaşlara verdiği,
ülkeyi AKP’den kurtaracağı sözünü tamamen unuttu. Önce Meclis Başkanlığını
ardından Başbakanlığı gümüş tepsiler üstünde AKP’ye hediye etti.
HDP’yi, tam PKK’nın
kucağından çıkmak üzere iken, yeniden ve daha derin bir şekilde PKK ile
birleştirdi.
Kendi partisini en yakın
mesai arkadaşları ile mahkeme koridorlarına sürükledi.
Nasıl ki, 27 Mayıs’tan
sonra kurduğu Yeni Demokrat Parti, Köprülü’nün politikaya geri dönüşünü
sağlayamamıştı, Bahçeli de MHP’nin bugün içinde bulunduğu yargı
sürecinden, Olağanüstü ya da Olağan
Kongre kararlarından hangisi çıkarsa çıksın, kaybeden tarafta olacaktır. 1960
yılında olduğu gibi, Bahçeli’nin bu davranışları sonunda asıl kaybeden Türkiye
olacaktır, bir kişinin yanlış kişisel hesapları
sonucu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder