11 Nisan 2016 Pazartesi

BİLDİRİ METNİ: "UZUN ve UZAK BİR SAVAŞ: 2. DÜNYA SAVAŞI 72 AY – 3 EYLÜL 1939 – 2 EYLÜL 1945 – SÜRMÜŞ 72 MİLYON İNSAN ÖLMÜŞ İDDİALAR" Mehmet Arif DEMİRER

UZUN ve UZAK BİR SAVAŞ: 2. DÜNYA SAVAŞI
72 AY – 3 EYLÜL 1939 – 2 EYLÜL 1945 – SÜRMÜŞ 72 MİLYON İNSAN ÖLMÜŞ
İDDİALAR
Mehmet Arif DEMİRER
Deringil’in kitabının 1945 yılı bölümünün ilk cümlesi:
“Savaşın sonu yaklaştıkça Türk dış politikasını yönetenlerin oynadığı ‘Kumar’ çok tehlikeli bir evreye girmiş gözüküyordu.”
Kitabın SONUÇ bölümünde ise şöyle bir iddia var:
“Bu çalışmanın başka bölümlerinde de belirtildiği üzere 1939-1945 yılları arasında Türk dış politikasının fazlaca ‘moral’ veya ‘etik’ bir yanı yoktur.”
***
Wayne Bowen’in ‘Türkiye ve İkinci Dünya Savaşı: Taraflı Fakat Savaşmayan Ülke’ başlıklı makalesinden alıntı:
“İkinci Dünya Savaşı boyunca sürdürülen Türk Dış Politikası, bazı tarihçiler tarafından acımasızca eleştirilmektedir. Özellikle Frank Weber, Türk liderlerini Almanya’nın bir önceki sene reddetmesinden sonra 1939’da, İngiliz ittifakına katılmaya karar verdikleri için fırsatçılar olarak tanımlamaktadır. Bu teze göre Türkler, uluslararası taahhütlerin maliyeti ne olursa olsun, tarafları kendilerine en çok bölgesel menfaatler ve ekonomik avantajlar sağlayacağına bakarak destekliyordu. Weber aynı zamanda, Ankara’ya Orta Doğu üzerindeki Nazi planlarının engellenmesi hususunda bazı güvenceler verirken, Türkiye’nin savaşın bittiği aylara kadar sürdürdüğü tarafsızlığını bir başarısızlık olarak nitelemekte, diplomasinin ‘Dürüstlük ve birliktelik standartları dışında tüm yönleriyle parlak bir başarı’ olduğunu iddia etmektedir.” (Son derece yanlış bir çeviri !)
Weber’in yazdıklarının doğru çevrisi ile Wayne Bowen’in nedense (herhalde vatandaşının pervasızlığından utandığı için?) görmezden geldiği (Weber’in) son cümlesi şöyle:
“Savaş boyunca Türk diplomasisi, dürüstlük ve ahlaklılık ölçüleri dışındaki diğer tüm standartlara göre, parlak bir başarı olarak kabul edilebilir. Türkler, sadece otuz yıl sonra Kıbrıs’ı işgal etmek suretiyle diplomasinin kazandırdıkları ile yetinmediklerini gösterdiler.”
Amerikalı Weber’in kitabının başlığı: Evasive Neutral. ‘Yan Çizen Tarafsız’ anlamına geliyor. Alt başlık ise şöyle: Germany, Britain and the Quest for a Turkish Alliance in the Second World War. (2.Dünya Savaşında Almanya, İngiltere ve Türkiye ile bir İttifak Arayışı)
Kitap 1979 yılından beri Ankara’da Milli Kütüphanede mevcut.
***
UZUN ve UZAK SAVAŞ
1939 Yılında Ankara’dan kuş uçuşu yaklaşık 2000 km uzaktaki Gdansk – Danzig – şehri nedeniyle başlayan savaş, her şeyden önce Türkiye’nin savaşı değildi ama 1943 yılında Türkiye’nin bütün komşuları bu savaşın içinde idiler: Sovyetler Birliği, İran, Irak, Suriye, Ege Adaları, Yunanistan ve Bulgaristan.
Gdansk – Ankara: Kuş Uçuşu: 2 000 km, karayolu ile 3 000 km
1943 YILI VE SONUNDA İNGİLTERE’NİN YALNIZLIĞA SÜREKLEDİĞİ
MÜTTEFİKİ TÜRKİYE
1943 YILI OLAYLARI
ADANA BULUŞMASI,  30 – 31 Ocak1943
Churchill, Adana’ya kendi isteği üzerine geldi. Türkiye davet etmedi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını getirdi.
31 Ocak 1943 sabahı erkenden kalktı ve el yazısı ile Sabah Esinleri’ni yazdı:
“Saldırıya uğramadıkça ve sadece felakete sürükleyecekse Türkiye’nin savaşa girmesi yanlış olur.  Ve müttefiki Büyük Britanya böyle koşullar altında savaşa girmesini hiçbir zaman istememiştir ve asla istemeyecektir...”
Buradaki  ‘asla’ sözcüğünün ömrü 30 Ekim 1943 günü Moskova’da sona erecektir.
Kendi parlamentosunda, 11 Şubat günü şunları söylerken yalan mı söylüyordu:
“Türkiye’nin, gerekli tüm modern silahlarla iyice donatılmış bulunması, cesur piyadelerinde bugünkü savaş meydanlarında kati rolü oynayan silahların[1] eksik olmaması, Birleşmiş Milletler ve özellikle İngiltere için çok önemlidir. ABD ve biz bu silahları şimdi İLK DEFA OLMAK ÜZERE Türk demiryolları ve diğer ulaşım imkanları ne kadar kaldırabilirse o kadar verebilecek durumdayız.”  
Türkiye Genelkurmay Başkanı Mareşal Çakmak, Adana Buluşması’nda İngiliz meslektaşı ile yaptığı görüşmeleri ciddiye alarak kararlaştırdıkları TSK’nın modern bir savaş için eksiklerini giderecek silah ve teçhizat eksikleri listelerinin bir daha gözden geçirilip nihai listenin, adını da ADANA LİSTESİ olarak belirleyerek, en geç 4 Şubat günü İngiltere Büyükelçiliğine teslim edilmesini Milli Savunma Bakanlığına yazı ile bildirdi.
Adana Listesi’nin arşivlerimizde var olan tek yaprağında üç çarpıcı kalem:
1 470 Ağır Tank
645 Hafif-Orta Tank
800 bin akaryakıt varili – TSK ilk kez motorize oluyor
ADANA LİSTESİ’NDEKİ MALZEMELERİN SEVKİYATININ GERÇEKLEŞMESİ
İnönü’ye göre % 10
Menemencioğlu’na göre % 4.
Ağır Tank sevkiyatı: SIFIR
Sevk edilen tanklar: 350 adet kullanılmış Valentin ve Stuart hafif tanklar.
O günlerin tanığı Teğmen Kenan Kocatürk bu tanklar hakkında şöyle yazmış:
“Tanklarımız İngiliz Valentin tankları. Montgomery’nin Elalemeyn muharebelerinden arta kalmış, basit bir tamir ile ancak yürüyebilir duruma getirilmiş eski tanklar. Bir de daha yenice Stuart tanklarından kurulu keşif kıtası vardı.”  
1943 YILINDA SOVYET BAŞARILARI
Almanlardan 4 kat daha fazla kayıp vermesine rağmen sayısal üstünlük ve ABD’den gelen malzeme sayesinde:
  12 000 Sherman Ağır Tankları
    7 000 Zırhlı Araç
400 000 Jeep ve Askeri Kamyon
18 000 Savaş Uçağı
31 Ocak: Stalingrad ve
12 Temmuz Kursk Tank muharebesinde Almanlara üstünlük sağlamışlardı. Almanlar Kursk’tan sonra geri çekilmeye başlamışlardı.
MOSKOVA DIŞİŞLERİ BAKANLARI KONFERANSI, 19-30 EKİM
ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları: Hull, Eden ve Molotov
Molotov’un dayatması: “Türkiye derhal savaşa girsin”                                                                 Türkler ile temasa geçecek kişi: Eden
“Türkiye’yi bize, nerdeyse derhal katılarak savaşa girmeye davet etmek kararı, muhakkak ki, Britanya Hükümeti için kısa bir süre önce[2] aldığı karardan çok ani uzaklaşmak anlamına geliyordu. Savaşın insanlar üzerinde neden olduğu stres her yerde ve herkeste hissedilir olmuştu.”  
CHURCHILL’İN EDEN’A TÜRKİYE’NİN DERHAL SAVAŞA GİRMESİ TALİMATI
3 Kasım 1943 tarihli telgraf:
“Türkiye bizimle birlikte hareket etmez ve ön hazırlık olarak şimdi rica ettiğimiz küçük adımları atmazsa, kendisine İngiltere’den silah ithaline derhal son verileceği, bununla kalmayıp Türkiye’nin meselesini Sovyetler nezdinde destekleyemeyeceğimiz söylenebilir. Boğazlar meselesi bütünüyle çözümlenmemiş olarak kalacak, kendi açımızdan İttifak’ı sahte bir şey olarak kabul edeceğiz. Bugünden itibaren üzerine düşeni yapmadığı – Türkiye –  takdirde sorunları kendi adına Sovyet Rusya ile halledebilir.”
KAHİRE GÖRÜŞMELERİ, EDEN-MENEMENCİOĞLU,  5-6 KASIM
Çok sert tartışmalar ve gergin konuşmalar sonunda Menemencioğlu söylenebilecek her şeyi hiç çekinmeden söylemiştir:
“Siz bize üç defa yanlış telkinde bulundunuz.
“Bunların herhangi birini kabul etmiş olsaydık, neticesinde siz büyük zararlar görürdünüz.
“1940’da İtalya ilan-ı harp edince, “Muharebeye gir” dediniz. Ya, kabule kendimizi mecbur addedeydik, işin encamı ne olurdu?
“1941’de Yugoslavya için aynı şey yaptınız.[3]
 “Nihayette Almanları Ruslardan evvel bize hücum edecek mecburiyete sokmamızı istediniz. Türkiye’yi bu suret ile harcamak size çok pahalıya mal olacaktı. Fakat sıkışan bir fırka kumandanının taşkınlıkla kuvvetleri sağa sola dağıtarak delik tıkamaya uğraşması kabilinden olan bu hareketler o zamanki çok müşkül vaziyetinizde belki sizin için kabili içtinap olmayan birer hata teşkil edebilirdi.                                                                                                                       
“Bugün ise üstün mevkide ve kuvvet içinde iken aynı hatayı irtikap ediyorsunuz. Teklifiniz Türkiye’yi harcamaktır. Hem de sırf Rusları memnun etmek için lüzumsuz ve faydasız harcamaktır.
“Ordumuzun taarruz kabiliyeti olmadığı ve buna sebep de Adana vaitlerinin yapılmamış olduğu aşikar iken üzerimize Alınan kuvveti celp etmek tedafüi gaye ile olamaz, ancak bize fiilen taarruz için olabilir.
“Çatalca hattımız dayanmaz da Almanlar İstanbul’u, Boğazları ve hinterlandı ele geçirirlerse bununla size ne fayda temin olunabilir? Zafer-i nihaiyi mi bekleyeceğiz?
“Ruslar, Almanları dövsün ve gelip İstanbul’u kurtarsın diye mi ümide düşeceğiz? O zaman Ruslar İstanbul’u benim için mi kurtarır?
“Alman hava taarruzları ile bütün hayatiyeti felce uğradıktan sonra size bir gün müfit olabilecek bir müttefiki en müziç bir yük haline getirmiş olmaz mısınız?
“Bütün bunlar meydanda iken, “Harbe girmezseniz size malzeme vermek güç, adeta imkansız olur” sözleri ile bir daire-i faside içinde girdiğinizi anlamıyor musunuz?
“Siz malzeme vermedikçe bizim harp kabiliyetimiz teessüs edemez ve bin netice harbe giremeyiz. Harbe girmedikçe de siz malzeme vermezsiniz. Ne akilane bir hareket, değil mi?[4]
Bunun üzerine havayı yumuşatmak üzere, “Churchill’e bir mesajınız var mı?” diye soran Eden’ verdiği cevap bu bildirinin özetidir.
“Lütfen kendisinden, bizlere Adana’da 31 Ocak 1943 sabahı verdiği yazıyı – Sabah Esinleri - bir daha okumasını isteyiniz. Eminim ne demek istediğimi anlayacaktır.”
Türkiye, Kahire Görüşmelerinden sonra savaşa girmek konusunda kesin kararını 17 Kasım günü İngiliz Büyükelçisine yazılı olarak vermiştir:
“Türk Hükümeti, Savaş’ın genel durumunu inceledikten sonra, (Müttefiklerin) Türkiye’ye yönelik taleplerini de dikkate alarak, Savaş’a aşağıdaki koşullarda girebileceğine karar verdi:
“1 – Savunma amaçlı asgari askeri malzemenin Türkiye’ye (Müttefiklerce) gönderilmesi
“2 – Ortak bir askeri operasyon planı
“3 – Hazırlıklar ve siyasi görüşmeler için makul bir süre…”[5]   
TAHRAN KONFERANSI, 28 KASIM- 1 ARALIK; CHURCHILL-ROOSEVELT-STALİN
29 Kasım Churchill’in Türkiye hk beyanı:
“Britanya Hükümeti, Türklere; üç büyük devletin savaşa katılma davetini kabul etmemelerinin özellikle Boğazların geleceği ile ilgili olarak çok ciddi siyasi sonuçları ve toprak kaybı riskleri olacağını açıkça belirtecektir.”
Toprak kaybı riskleri: “territorial consequences”
Bu beyanı Deringil şöyle vermiştir:
“Türkiye’nin savaşması için üç devlet tarafından yapılacak davete Türkiye’nin uymaması halinde:  ‘İngiltere onlara[6]da bu davranışlarının savaş sonrasında Boğazların statüsüne olumsuz etki yapabileceğini…’ söyleyecekti.”
Aradaki fark çok açık ! “Territorial consequence” hiç yok.
Konferans’ta bir gün sonra Molotov, Eden’a soruyor: “Churchill dün ne demek istedi?” Cevap: “Doğrusu hiçbir fikrim yok.” Böyle bir şey söylemiş olduğuna inanamıyor. 
Kaynak: FRUS Belgesi, The Tehran Conference, sayfa 536 ve 573
KAHİRE KONFERANSI, CHURCHİLL-ROOSEVELT –İNÖNÜ, 4-7 ARALIK
Bu konferans ile ilgili ABD arşiv belgesi, FRUS, The Second Cairo Conference, 180 sayfadır.
Türk yazarlarının yazdığı 2. Dünya Savaşı ile ilgili kitap sayısı iki elin parmak sayısından az:
Dışişleri Bakanlığı, 1973, İkinci Dünya Savaşı Yılları. Kahire Konferansı 16 sayfa
Feridun Cemal Erkin[7], Belleten Makalesi,[8] 1979. Kahire Konferansı, 24 sayfa
Zehra Önder, II. Dünya Savaşı’nda Türk dış Politikası[9] - Kahire Konferansı 5 sayfa
Yuluğ Tekin Kurat, Belleten Makalesi, 1983. Kahire Konferansı 22 sayfa
Selim Deringil, Denge Oyunu, 1994. Kahire Konferansı 7 sayfa
Cüneyt Arcayürek, Şeytan Üçgeninde Türkiye 1987  - Kahire Konferansı 1sayfa
İlhan Tekeli-Selim İlkin, İkinci Dünya Savaşı Türkiye’si, 2014, Kahire Konf. 19 sf.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, 2002, Kahire Konferansı, 1 sayfa
Sekiz yazarımızın kitaplarında Kahire Konferansı bölümlerinin toplam uzunluğu ancak 95 sayfadır !
Kahire Konferansı’nda şu hususlar Churchill tarafından vurgulanmıştır:
Evet Adana Listesi % 10 oranında dahi gerçekleşmemiştir çünkü malzemeler               El Alameyn’e gönderilmiştir.
Türkiye, Batı Anadolu hava meydanlarını İngiliz ve ABD uçaklarına açmalıdır.
Türkiye’nin vereceği asgari askeri malzeme listesi incelenecek ve imkan ölçüsünde ikmal edilecektir.
Türkiye her halükarda 15 Şubat’ta savaşa girmelidir.
Buna karşı İnönü ve Menemencioğlu, yeni bir asgari liste vereceklerini, bu listedeki malzemeler teslim edilmedikçe Türkiye’nin savaşa girmesinin söz konusu olamayacağını çok açık bir şekilde belirtmişlerdir.
Başkan Roosevelt bu konuda anlayış göstermiş ve Türkiye’nin asgari malzemeyi almadan savaşa girmesinin doğru olmayacağını kabul etmiştir.
Türkiye’nin savaşa girmesi konusunda Roosevelt ile Churchill arasında görüş ayrılığı Konferans’ta belli olmuştur.
12 ARALIK ANKARA LİSTESİ
Yeni asgari liste 11 Aralık günü sözlü olarak, 12 Aralık günü ise yazılı olarak İngiliz Büyükelçisine verilmiştir:
Bu listenin çok abartılı olduğu iddia edilmiştir. Türk yazarları da bu görüşe kısmen/tamamen katılmışlardır.
Oysa bu iddia doğru değildir ve doğru olmadığını T. C. Cumhurbaşkanı İnönü Britannica makalesinde açıkça belirtmiştir:
“1943 senesi, müttefiklerin, Akdeniz’de ve Rus ovalarında ileri hareketleriyle geçti. Büyük devletlerin liderleri sık görüştüler. Her görüşmede Türklerden bahis olunuyordu. 1943 sonunda, Türkiye Cumhuriyetinin harbe davet olunmasını, Tahran’da görüştüler ve bunu Türklere haber verdiler. Türkiye Cumhurbaşkanı Kahire’ye davet olundu ve orada Mr. Roosevelt ve Mr. Churchill ile bu meseleyi konuştu.
“Türkiye, 1943’te kararlaştırılan silahlandırma işinin tatbik edilememiş olduğunu gösterdi. Bununla beraber, eski programda ısrar etmeyerek, harbe girmeyi esas itibariyle kabul ediyor. Almanlarla Bulgarların müşterek hücum ihtimaline karşı, iki üç ay zarfında mümkün olan asgari vasıtalarla teçhiz olunmasını ve hareket ve işbirliği tarzının kararlaştırılmasını istiyordu.
“Bir İngiliz askeri heyeti, Ankara’da bu meseleyi uzun uzun görüştü. İngilizler, Türklerin muhtaç oldukları malzemeyi veremiyorlardı. Türkler de İngilizlerin vermek istediklerini kafi bulamıyorlardı.
“Harbe davet olunan Türkiye ile konuşma tarzı da talihsizdi. Türkiye’nin harbe girmesi konusu Tahranda görüşülmüş, hatta yazılmış. Fakat, ne görüşülüp ne yazıldığı söylenmiyordu.
“1944 Şubatında, Ankara müzakeresi neticesiz kaldı ve Türkiye aleyhinde basın polemiği başladı.[10] Geçen beş sene unutulmuştu.[11]
12 Aralık tarihli Ankara Listesinin abartılı olup olmadığının ölçüsü ne olabilir?
Herhalde yatak odasındaki kasaya sahip çıkamayarak Cicero olayına bulaşan bir Büyükelçinin kişisel görüşleri geçerli bir ‘Ölçü’ olamaz.
Gerçekçi ölçü, Adana Listesi’nin elimizde var olan bir yaprağı ile Ankara Listesinin aynı kalemlerinin karşılaştırılması ile ortaya çıkabilir.
Adana Listesinde Tanklar:
1 470 adet ağır tank + 645 adet orta-hafif tank
1943 yılında sevkiyat:
SIFIR ağır tank ve sadece 350 adet hafif tank
Ankara Listesinde tanklar:
500 adet Ağır Tank – ABD Sherman
İnönü, Defterler’de büyükelçi ile görüşmeler hakkında şöyle yazmış: 18 Aralık: İngilizlerle büyük kavga. Numan’ın kati cevapları: Emrivaki yaptırmayacağız. Provocation. Numan gece pavyonda tekrar İngiliz sefiriyle dostane görüşmüş.
İNGİLİZ ASKERİ  HEYETİ İLE GÖRÜŞMELER: 1 OCAK – 2 ŞUBAT 1944
İngiliz büyükelçisinin hezeyanlarına rağmen 31 Aralık 1943 gün Ankara’ya gelen İngiliz Hava Mareşali Linnell heyeti ile 12 Aralık Listesi üzerinde görüşmeler 2 Şubat’a kadar devam etmiş, ancak 110 adet Ağır tank ve SIFIR Spitfire uçağı verebilecekleri anlaşılınca, sonuçsuz kalmıştır.
Linnell, 3 Şubat 1944 günü Genelkurmay’a haber bile vermeden Ankara’dan ayrılmıştır. 3 Şubattan sonra İngiliz basınında Türkiye aleyhinde yazılar yayımlanmıştır, EK.
3 Şubat’tan sonra Türkiye, gözlerini Kars’a, Ardahan’a ve Boğazlara dikmiş kuzey komşusunun talepleri karşısında yalnızlığa sürüklenmiştir.
Bu yalnızlıkta Türkiye’nin müttefiklerine karşı ‘correct’ davranmış olmasının dışında bir payı yoktu. 
Bundan sonra İngiliz basınında Türkiye aleyhine yazılar çıkmış ve Churchill, Tahran Konferansı’nda Stalin’e yaktığı Yeşil Işığı –Türkiye ve Boğazlara yönelik Sovyet Talepleri hakkında -  9 Ekim 1944 günü Moskova’da, Stalin’e şu sözleri ile teyit etmiştir:
“Montrö dışında – ki, o sözleşme de artık geçerli değildir: obsolete olmuştur – Türkiye ile bağım yok”
İnönü’nün Makalede söylediği şu söze
“Geçen beş sene unutulmuştu.”
ek olarak Churchill, 1 Ekim 1939 tarihinde Türkiye-Britanya-Fransa arasında imzalanan ve 15 yıl süreli Karşılıklı Yardım İttifakı’nı da unutmuştu.
Türkiye’nin YALNZLIĞI
Türkiye 1944 ve 1945 yıllarını, Sovyet taleplerine karşı yapayalnız geçirmiştir.
Ta ki, Roosevelt öldükten - 12 Nisan 1945 - sonra yerine geçen Truman gerçekleri görerek     5 Ocak 1946’da
“Sovyetler Birliği’nin Türkiye’yi istila ederek Boğazlar bölgesini ele geçirmek istediğine artık hiç şüphem kalmadı. Eğer bu gidişe demirden bir yumruk uzatıp ‘DUR’ demezsek, yeni bir savaş çıkacak…”
yazdıktan ve 5 Nisan 1946’da özel bir mesaj ile dünyanın en büyük savaş gemisini İstanbul’a gönderene kadar.
Özellikler
Missouri
Yavuz (Goeben)
Yapım Yılı
1944
1909
Toplam Ağırlık          bin ton
45
25
Uzunluk                       metre
270
186
Eni                               metre
33

Hızı                              km/st
61
47
Mürettabat          (subay + er)
2 700
43 subay – 1 010 er
1998 KAHİRE PANELİNDE AMERİKALI Bİ BİLİM ADAMININ SÖYLEDİKLERİ
Weisband 1998:
“Kahire Konferansı, Soğuk Savaşın başlangıcının habercisi olmuştur, diye düşünüyorum…
“Kahire Konferansı hangi açıdan bakılırsa bakılsın işte öyle bir dönüm noktası idi…
“Kahire Konferansı, Stalin ile Batı Müttefikleri arasındaki Soğuk Savaş ilişkilerinin ilk başlangıcını oluşturmuştur…
“Eğer Cumhurbaşkanı İnönü, Kahire Konferansı’nda İngiliz demarche’ını kabul ederek Almanya’ya karşı derhal savaşa girseydi ve bu Sovyetler için Türkiye’nin herhangi bir bölgesini işgal için tarihi bir neden olarak kullanılmış olsaydı…[12]
“…o[13] sayede Soğuk Savaş, süper güçlerin arasında soğuk bir savaş olarak kaldı, sıcak savaşa dönüşmedi…   
“Kahire Konferansında İnönü ilahi bir gerçekçilik göstererek yalnız Türkiye’yi değil bütün Batı dünyasını korumayı başardı. Bu başarının önemini algılamamız için Soğuk Savaşı yaşamamız ve sonunu görmemiz gerekti…”
***
SONUÇ
1943 Olaylarını Türkiye’nin dışındaki aktörler oluşturmuşlardır. Yabancı aktörler:
Churchill:
Adana Buluşmasına kendini davet ettirerek Genelkurmay Başkanı ile gelmiştir.
Adana Listesindeki malzemelerin verilmesini kendisi önermiştir.
“…felakete sürükleyecekse Türkiye’nin savaşa girmesi yanlış olur.  Ve müttefiki Büyük Britanya böyle koşullar altında savaşa girmesini… asla istemeyecektir...” bu yazılı taahhüdü vermiş ve 11.2.1943 günü kendi parlamentosunda teyit etmiştir.
Stalin – Molotov:
Stalingrad ve Kursk zaferlerinden sonra 19 – 30 Ekim Moskova Dışişleri Bakanları Konferansında dayatmışlardır: “Türkiye derhal savaşa girsin”
Churchill;
Eden’a 3 Kasım tarihli telgrafı ile Sabah Esinleri’ndeki  “asla” sözcüğünü ve 11 Şubat’ta House of Commons konuşmasında söylediklerini unutmuş, Türkiye’nin 17 Kasım’da hangi koşullar altında savaşa gireceğine dair yazılı beyanını görmezden, Kahire Konferansı’nda İnönü ve Menemencioğlu’nun aynı doğrultudaki sözlü beyanlarını da duymazdan gelmiştir.
Ayrıca 12 Aralık Listesini ciddiye almamış, bu listedeki 500 Sherman tankı ile 216 Spitfire uçağı taleplerimize karşı “110 tank ve SIFIR uçak” önermiş, kabul edilmeyince de 3 Şubat 1944’de Ankara’ya gönderdiği hava Mareşali Linnell’i geri çekmiştir.
3 Şubat 1944’den sonra, 5 Nisan 1946’ya kadar Türkiye YALNIZ’dır, 2 Yıl 2 Ay 2 Gün !  
İnönü ve arkadaşları;
Amerikalı profesör Weisband’ın 1998’de Kahire Panelinde söylediği gibi, doğru bildikleri yoldan hiç sapmadan, kumar filan oynamadan, bahaneler ileri sürerek zaman kazanmaya yeltenmeden, hangi koşullar gerçekleşirse savaşa girebileceklerini açıklamışlar, koşulların gerçekleşmemesi durumunda da savaşa girmeyeceklerini kimseden gizlememişlerdir.
Churchill’in Adana’daki söylemleri doğrultusunda ‘correct’ – doğru ve düzgün – davranmış ve çok açık konuşmuşlardır: “Türkiye, TSK yeterli ölçüde güçlenmeden savaşa giremez.”
İnönü ve arkadaşlarının bu davranışları sayesinde, Weisband’ın da öylediği gibi, Dünya; 3. Dünya Savaşı’nın eşiğinden dönmüş ve onun yerine Soğuk Savaş yaşanmıştır: 1946 – 1991.
Türkiye, bir anlamda Soğuk Savaşın oluşum nedeni ve başlangıç döneminde önemli bir odak noktasıdır.
Soğuk Savaş’ın başlangıcından NATO üyeliğimize kadar Milli Dış Politika vardı
Truman’ın Stalin’e Demir Yumruğu: Missouri Savaş gemisi İstanbul’da…………………….... 5 Nisan 1946
Truman Doktrini Kanunu ve Türkiye – ABD Askeri Yardım Antlaşması…………………..12 Temmuz 1947
Marshall Planı kapsamında Türkiye – ABD ekonomik İşbirliği Antlaşması…………………...4 Temmuz 1948          
Kore Savaşı ve B.M. Askeri Gücünde Türk Tugayı – Komutanı General Tahsin Yazıcı………………….1950
Türkiye’nin NATO üyeliği, TBMM ittifakla onaylanıyor……………...………………18 Şubat 1952
Başbakan Menderes, Milli Dış Politikayı vurgulayarak, 18 Şubat 1952 günü NATO üyeliği için
“Bu Eser hiç şüphe yok, Türk Milletinindir”
demiştir. “Benim” ya da, “D P’nin” dememiştir.    
EK:                
1944 YILINDA 3 ŞUBAT’TAN SONRA İNGİLİZ BASININDA ÇIKAN YAZILAR
9 Şubat - The Times[14]
“Görüşmeler  (Türkiye ve Büyük Devletler arasında) ölü bir noktaya gelmiştir. Kamuoyu Türkiye’nin savaşa katılmasına karşıdır. Bu yüzden hükümet havaalanlarının kullanımını reddetmiştir. İngiliz görüşüne göre, bir Alman saldırısı tehlikesi hemen hemen hiç kalmamıştır. Türklerin malzeme talepleri abartılmıştır. İngiliz Genelkurmay Heyeti bu yüzden ayrılmıştır. (İngiliz Hava Mareşali Linnel ve Tümgeneral Baillon 3 Şubat günü Ankara’dan ayrılmışlardı) İngiltere dört yıl boyunca büyük sabır gösterdi. Türkiye’nin Yakın Doğu’da bir Alman saldırısını önlemek suretiyle müttefik davasına büyük hizmetlerde bulunduğunu kabul ediyor ve geçmekte olan bulutun dağılacağını umuyor.[15]
 26 Şubat - The Times:
“Türk devlet adamları, Avrupa’nın Nazizim’den kurtarılmasına aktif olarak katılmayan bir Türkiye’nin dünyada ancak çok küçük bir rol oynayabileceğini biliyorlar. Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya’nın gerisinde bir yere sahip olur.”
3 Mart - The Times:
“Türkiye şimdi karar vermelidir. Aksi halde savaştan sonra yalnız kalır.[16]
2 Nisan - The Times:
“ABD de Türkiye’ye silah malzemesi sevkiyatın durdurdu”
8 Nisan - The Times:
“Türkiye 8.1.1943’den beri Almanya’ya 55 bin ton krom teslim etti, daha da 135 bin ton teslim etmekle yükümlü, 31.12.1944’e kadar. Almanya ise 18 milyon TL değerinde savaş malzemesinin teslimi ile yükümlü.[17]
Churchill’in 24 Mayıs 1944 günü House of Commons’ta yaptığı konuşmadan sonra İngiltere basınında Türkiye aleyhinde yazılar devam ediyor:
28 Mayıs - The Sunday Times:
“Türkiye; sakın, yardım etmediği galiplerin, yardım etmiş olsa idi gösterecekleri şükranı kendisine sunacakları hayaline kapılmasın.”
16 Haziran - The Times:
“Menemencioğlu kesin tarafsızlıktan yanaydı.[18]
19 Haziran - The Times:                                                                                     
“Almanya’ya başka malların teslimatının da durdurulması umulabilir.”
20 Haziran - The Times:
“Türk halkı, yabancı müdahalesine karşı çok hassastır. Bu yüzden bu etkiyi uyandırmaktan kaçınılmalıdır. Türkiye’de barış imzalandığında yalnız kalmaktan korkulmaktadır.”
22 Haziran - The Spectator:
“Türkiye, ileri görüşlü bir siyasete geri döndü.”
24 Haziran - The London Press Service:
“Türkiye’nin müttefiklere yardımı oyalayıcı nitelikte ve nerede ise zorlama idi.”
29 Haziran - The Times:
“Son sekiz aydaki Türk-İngiliz ilişkileri: dürüst-belirsiz-fırtınalı-dürüst.[19]
31 Temmuz - The Times:
“Türkiye ilişkileri koparırsa, bunu, demokrasinin zafere ulaşmasında yardımcı olmak amacıyla, kendi isteği ile yapar.”
3 Ağustos - The New Statesman and Nation:
“Türkiye 5 yıl bekledi. Şimdi ise barış konferansına girişi elden kaçırmak istemiyor. Belki orada ayakta duracak bir yer bulabilecektir.[20]
3 Ağustos - The Daily Mail
“Türkiye şu ana kadar göze çarpıcı bir pasiflik gösterdi. “
4 Ağustos - The Economist
“Türkiye’nin kararı ancak Balkan devletlerini canlandırabilirse bir anlam taşır. Bu kararı Rusların ilerleyişi, istila ve Hitler’e yapılan suikast etkilemiştir.”
4 Ağustos - The Cavalcade:
“Türkler, Rusya’ya karşı kendilerini suçlu hissediyorlar. Onun düşmanlığından korktukları için dostluğunu arıyorlar. Stalingrad önünde iken, olacak bir ittifakı Ruslar sevinçle karşılardı.”
6 Ağustos - Londra Radyosu:
“Türk-Alman ilişkilerinin kopması, Balkanlar’daki durumu düzeltmiştir.”
9 Ağustos - The Times:
“İlişkilerin kesilmesi hakkındaki görüşmeler, Türkiye’nin savaşa tam olarak katılmasını talep eden ve Türklerin 1942’de Kafkaslar’da yürüyüşü ve Turancı tahriki konusunda şikayetleri olan, Rusya olmaksızın sürdürüldü.”
9 Ağustos - Basler Nachrichten, Pravda’dan naklen:
“Türkiye’nin zafer rüzgarlarının nereden estiğini anlaması için beş yıl gerekti. Türkiye Alman propagandasını etkisi altında kaldı ve hala daha bir beşinci kol barındırmaktadır.”
9 Ağustos - Pravda: “Türkiye 1941’den beri Almanlara yardım etmiştir.”
İngiliz basını Sovyet Pravda ile aynı frekansta !       




[1] Basit piyade tüfeği bile eksikti. Eldeki tüfekler 1890’lardan kalma idi.
[2] Adana buluşmasını kastediyor
[3] Burada Hugessen atılarak, ‘Hayır. O zaman harbe giriniz demedik’ dedi. “Ne dediniz?” diye sordum. “Yugoslavya Hükümetini mukavemete sevk için bir blöf yapınız dedik” dedi. Ben gülmeye başladım.
“1941’de kuvvetinin en yüksek derecesinde bulunan Alman cenuba kalkarken blöf yapmak teklifi, harbe girmek teklifinden de daha güzel. Benim delilimi takviye ettiniz. Teşekkür ederim,” cevabını verdim.
İkisi de gülmeye başladılar !
[4] Menemencioğlu’ndan ek bilgi: “Mösyö Eden, söylediklerimin birçoğunu anlayışlı bir tarzda dinledi. Hak vermedi. Fakat itiraz edemedi. Neticede tekrar ricalarına avdet etti. Ve hükümetimizin cevabını bir an evvel beklediğini ve bu cevapta vaziyeti müdrik bir surette hareket etmemizi çok temenni ettiğini söyledi.”   
[5] Turgut Menemencioğlu’nun 1998 Panelindeki bildirisinden. Türkiye bu hususları 17 Kasım 1943 günü İngilizlere bildirdi.
[6] Türklere
[7] Yayımlandığı tarih 1979’da 80 yaşında. Makalenin Mizanpaj kötü, sıralaması yanlış, okuması çok zor. Konferans toplantılarında takdim tehir hataları var. Birinci Toplantı ile ilgili bölümün olmaması önemli eksiklik.
[8] Türkiye’nin Savaşa Katılması için Kahire’de Yapılan Müzakereler
[9] Almanya’da Almanca 1977, Türkçe baskısı 2010
[10] Nihat Erim Günlüklerde bu konuda ek bir bilgi veriyor:

“2 Aralık 1946
 “Akşam yemeğine Mümtaz Ökmen, Falih Rıfkı, Saraçoğlu, Saffet Arıkan, Reşat Şemsettin, Fuat Carım (Hariciyeden), Faik Reşit, Tahsin Bekir Balta çağrıldılar.  Ben de bulundum. Son şeklini (makalenin) bana yüksek sesle okuttu. Herkes beğendi.
“Yalnız bir yerde Paşa 1944’de Ankara’da İngiliz askeri heyeti ile yapılan müzakerelerden bahsederken, bizim istediğimiz 250 tayyare ile 400 tankı çok gördüklerini, vermediklerini yazmış. Bunda İngiltere’ye tariz kokusu var. Adet zikredilmesin diyenler oldu… Uzun münakaşalar oldu. Sonunda paşa rakamları kaldırdı. Ama cümlenin manasını bozmadı.  
NOT: İnönü , 12 Aralık1943 listesindeki rakamları yanlış hatırlamış:  Talep edilen 216 Spitfire, 48 Mitchell ve 36 Moskito uçağı ile 500 Amerikan Sherman tankı idi. İngilizler ise Adana Listesindeki 1470 ağır tankı hiç veremediklerini unutarak, 500 Sherman tankı yerine 110 tank ve SIFIR uçak vermeyi önermişlerdi. Türkiye, havadan gelecek saldırılara karşı koyacak savunma amaçlı uçağı bulunmadığı gibi Bulgaristan’dan gelecek bir
zırhlı saldırıyı 200 Valentin ve 150 Stuart hafif  tankı ve sadece 110 Sherman tankı ile karşılamak zorunda kalacaktı. İşte 1944 yılı Ocak ayında savaşa girmeye zorlanan Türkiye’nin savunma gücü  bu düzeyde idi.    
Keşke o rakamlar (yanlış dahi olsa) makaleden çıkarılmasaydı.
[11] Britannica’nın 4 ciltlik ansiklopedik yayını 1947 yılı Mart ayında yayımlanmış (LIFE Dergilerinde tam sayfa reklamları var. İnönü’nün, Truman Doktrini ilan edildikten ve 12 Temmuz 1947 tarihinde 100 milyon dolarlık yardım antlaşması imzalandıktan sonra bu makalenin 15 Eylül’de ULUS Gazetesi’nde üstelik birinci ve ikinci sayfalarda tam sayfa) yayımlanmasına neden karar verdiğini merak ediyorum.     
[12] 3. Dünya Savaşı başlardı.
[13] İnönü’nün Stalin’e o fırsatı vermediği için
[14] 9.8.1938 tarihinde Türkiye hakkında övgü dolu yazılar içeren özel ek (The Turkish Number) yayımlamıştı 
[15] Türk basınında İngiltere karşıtı yazılar çıkıyor. Özellikle Vatan’da Ahmed Emin Yalman’ın başyazıları
[16] 6 Martta, Tasvir-i Efkar’da Peyami Safa cevap veriyor:
“Biz İngiltere’nin rızası ile Almanya’nın da dostuyuz. Kimse bize bir dostun sırtına hançer saplama alçaklığını teklif edemez. Kime karşı savaşa girişeceğiz? Bizim hiçbir emperyalist amacımız yok. Sığınaklarımız (Hava saldırılarına karşı) da yok.
[17] 14 Nisanda İngiltere ve ABD Büyükelçileri Türkiye’ye Almanya’ya krom teslimatının durdurulmasına ilişkin (beklenen) notaları verdiler.
[18] Menemencioğlu, 15 Haziran  tarihinde istifa etmişti.
[19] 31 Temmuz günü von Papen Saraçoğlu’na açıkladı:Anglosakson baskısı ile hedeflenen, Almanya ile ilişkilerin kopması, Türkiye’ni hareket özgürlüğünü yok eder.” 2 Ağustos günü Türkiye ile Almanya arasında diplomatik ilişkiler kesiliyor, 5 Ağustos günü von Papen Türkiye’den ayrılıyor. 
[20] Churchill’in 2 Ağustos House of Commons konuşmasından bir gün sonra

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder