UZUN ve UZAK BİR SAVAŞ:
2. DÜNYA SAVAŞI
İDDİALAR
Mehmet Arif DEMİRER
Deringil’in kitabının 1945 yılı bölümünün ilk cümlesi:
Mehmet Arif DEMİRER
Deringil’in kitabının 1945 yılı bölümünün ilk cümlesi:
“Savaşın sonu
yaklaştıkça Türk dış politikasını yönetenlerin oynadığı ‘Kumar’ çok tehlikeli
bir evreye girmiş gözüküyordu.”
Kitabın SONUÇ bölümünde
ise şöyle bir iddia var:
“Bu çalışmanın başka
bölümlerinde de belirtildiği üzere 1939-1945 yılları arasında Türk dış
politikasının fazlaca ‘moral’ veya ‘etik’ bir yanı yoktur.”
***
Wayne Bowen’in ‘Türkiye
ve İkinci Dünya Savaşı: Taraflı Fakat Savaşmayan Ülke’ başlıklı makalesinden
alıntı:
“İkinci Dünya Savaşı
boyunca sürdürülen Türk Dış Politikası, bazı tarihçiler tarafından acımasızca
eleştirilmektedir. Özellikle Frank Weber, Türk liderlerini Almanya’nın bir önceki
sene reddetmesinden sonra 1939’da, İngiliz ittifakına katılmaya karar
verdikleri için fırsatçılar olarak tanımlamaktadır. Bu teze göre Türkler,
uluslararası taahhütlerin maliyeti ne olursa olsun, tarafları kendilerine en
çok bölgesel menfaatler ve ekonomik avantajlar sağlayacağına bakarak
destekliyordu. Weber aynı zamanda, Ankara’ya Orta Doğu üzerindeki Nazi
planlarının engellenmesi hususunda bazı güvenceler verirken, Türkiye’nin
savaşın bittiği aylara kadar sürdürdüğü tarafsızlığını bir başarısızlık olarak
nitelemekte, diplomasinin ‘Dürüstlük ve birliktelik standartları dışında tüm
yönleriyle parlak bir başarı’ olduğunu iddia etmektedir.” (Son derece yanlış
bir çeviri !)
Weber’in yazdıklarının
doğru çevrisi ile Wayne Bowen’in nedense (herhalde vatandaşının
pervasızlığından utandığı için?) görmezden geldiği (Weber’in) son cümlesi
şöyle:
“Savaş boyunca Türk
diplomasisi, dürüstlük ve ahlaklılık ölçüleri dışındaki diğer tüm standartlara
göre, parlak bir başarı olarak kabul edilebilir. Türkler, sadece otuz yıl sonra
Kıbrıs’ı işgal etmek suretiyle diplomasinin kazandırdıkları ile
yetinmediklerini gösterdiler.”
Amerikalı Weber’in
kitabının başlığı: Evasive Neutral. ‘Yan Çizen Tarafsız’ anlamına geliyor. Alt
başlık ise şöyle: Germany, Britain and the Quest for a Turkish Alliance in the
Second World War. (2.Dünya Savaşında Almanya, İngiltere ve Türkiye ile bir
İttifak Arayışı)
Kitap 1979 yılından beri
Ankara’da Milli Kütüphanede mevcut.
***
UZUN ve UZAK SAVAŞ
1939 Yılında Ankara’dan
kuş uçuşu yaklaşık 2000 km
uzaktaki Gdansk – Danzig – şehri nedeniyle başlayan savaş, her şeyden önce
Türkiye’nin savaşı değildi ama 1943 yılında Türkiye’nin bütün komşuları bu
savaşın içinde idiler: Sovyetler Birliği, İran, Irak, Suriye, Ege Adaları, Yunanistan
ve Bulgaristan.
Gdansk – Ankara: Kuş
Uçuşu: 2 000 km ,
karayolu ile 3 000 km
1943 YILI VE SONUNDA
İNGİLTERE’NİN YALNIZLIĞA SÜREKLEDİĞİ
MÜTTEFİKİ TÜRKİYE
1943 YILI OLAYLARI
ADANA BULUŞMASI, 30 – 31 Ocak1943
Churchill, Adana’ya
kendi isteği üzerine geldi. Türkiye davet etmedi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet
komutanlarını getirdi.
31 Ocak 1943 sabahı
erkenden kalktı ve el yazısı ile Sabah Esinleri’ni yazdı:
“Saldırıya uğramadıkça
ve sadece felakete sürükleyecekse Türkiye’nin savaşa girmesi yanlış olur. Ve müttefiki Büyük Britanya böyle koşullar
altında savaşa girmesini hiçbir zaman istememiştir ve asla istemeyecektir...”
Buradaki ‘asla’ sözcüğünün ömrü 30 Ekim 1943 günü
Moskova’da sona erecektir.
Kendi parlamentosunda, 11
Şubat günü şunları söylerken yalan mı söylüyordu:
“Türkiye’nin, gerekli
tüm modern silahlarla iyice donatılmış bulunması, cesur piyadelerinde bugünkü
savaş meydanlarında kati rolü oynayan silahların[1] eksik olmaması, Birleşmiş Milletler ve özellikle
İngiltere için çok önemlidir. ABD ve biz bu silahları şimdi İLK DEFA OLMAK
ÜZERE Türk demiryolları ve diğer ulaşım imkanları ne kadar kaldırabilirse o
kadar verebilecek durumdayız.”
Türkiye Genelkurmay
Başkanı Mareşal Çakmak, Adana Buluşması’nda İngiliz meslektaşı ile yaptığı
görüşmeleri ciddiye alarak kararlaştırdıkları TSK’nın modern bir savaş için
eksiklerini giderecek silah ve teçhizat eksikleri listelerinin bir daha gözden
geçirilip nihai listenin, adını da ADANA LİSTESİ olarak belirleyerek, en geç 4
Şubat günü İngiltere Büyükelçiliğine teslim edilmesini Milli Savunma
Bakanlığına yazı ile bildirdi.
Adana Listesi’nin
arşivlerimizde var olan tek yaprağında üç çarpıcı kalem:
1 470 Ağır Tank
645 Hafif-Orta Tank
800 bin akaryakıt varili
– TSK ilk kez motorize oluyor
ADANA LİSTESİ’NDEKİ
MALZEMELERİN SEVKİYATININ GERÇEKLEŞMESİ
İnönü’ye göre % 10
Menemencioğlu’na göre %
4.
Ağır Tank sevkiyatı:
SIFIR
Sevk edilen tanklar: 350
adet kullanılmış Valentin ve Stuart hafif tanklar.
O günlerin tanığı Teğmen
Kenan Kocatürk bu tanklar hakkında şöyle yazmış:
“Tanklarımız İngiliz
Valentin tankları. Montgomery’nin Elalemeyn muharebelerinden arta kalmış, basit
bir tamir ile ancak yürüyebilir duruma getirilmiş eski tanklar. Bir de daha
yenice Stuart tanklarından kurulu keşif kıtası vardı.”
1943 YILINDA SOVYET
BAŞARILARI
Almanlardan 4 kat daha
fazla kayıp vermesine rağmen sayısal üstünlük ve ABD’den gelen malzeme
sayesinde:
12 000 Sherman Ağır Tankları
7 000 Zırhlı Araç
400 000 Jeep ve Askeri
Kamyon
18 000 Savaş Uçağı
31 Ocak: Stalingrad ve
12 Temmuz Kursk Tank
muharebesinde Almanlara üstünlük sağlamışlardı. Almanlar Kursk’tan sonra geri
çekilmeye başlamışlardı.
MOSKOVA DIŞİŞLERİ
BAKANLARI KONFERANSI, 19-30 EKİM
ABD, İngiltere ve
Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları: Hull, Eden ve Molotov
Molotov’un dayatması: “Türkiye
derhal savaşa girsin” Türkler ile temasa geçecek kişi: Eden
“Türkiye’yi bize,
nerdeyse derhal katılarak savaşa girmeye davet etmek kararı, muhakkak ki,
Britanya Hükümeti için kısa bir süre önce[2] aldığı karardan çok ani uzaklaşmak
anlamına geliyordu. Savaşın insanlar üzerinde neden olduğu stres her yerde ve
herkeste hissedilir olmuştu.”
CHURCHILL’İN EDEN’A TÜRKİYE’NİN
DERHAL SAVAŞA GİRMESİ TALİMATI
3 Kasım 1943 tarihli
telgraf:
“Türkiye bizimle
birlikte hareket etmez ve ön hazırlık olarak şimdi rica ettiğimiz küçük
adımları atmazsa, kendisine İngiltere’den silah ithaline derhal son verileceği,
bununla kalmayıp Türkiye’nin meselesini Sovyetler nezdinde
destekleyemeyeceğimiz söylenebilir. Boğazlar meselesi bütünüyle çözümlenmemiş
olarak kalacak, kendi açımızdan İttifak’ı sahte bir şey olarak kabul edeceğiz.
Bugünden itibaren üzerine düşeni yapmadığı – Türkiye – takdirde sorunları kendi adına Sovyet Rusya
ile halledebilir.”
KAHİRE GÖRÜŞMELERİ,
EDEN-MENEMENCİOĞLU, 5-6 KASIM
Çok sert tartışmalar ve
gergin konuşmalar sonunda Menemencioğlu söylenebilecek her şeyi hiç çekinmeden
söylemiştir:
“Siz bize üç defa yanlış
telkinde bulundunuz.
“Bunların herhangi
birini kabul etmiş olsaydık, neticesinde siz büyük zararlar görürdünüz.
“1940’da İtalya ilan-ı
harp edince, “Muharebeye gir” dediniz. Ya, kabule kendimizi mecbur addedeydik,
işin encamı ne olurdu?
“1941’de Yugoslavya için
aynı şey yaptınız.[3]
“Nihayette Almanları Ruslardan evvel bize
hücum edecek mecburiyete sokmamızı istediniz. Türkiye’yi bu suret ile harcamak
size çok pahalıya mal olacaktı. Fakat sıkışan bir fırka kumandanının
taşkınlıkla kuvvetleri sağa sola dağıtarak delik tıkamaya uğraşması kabilinden
olan bu hareketler o zamanki çok müşkül vaziyetinizde belki sizin için kabili
içtinap olmayan birer hata teşkil edebilirdi.
“Bugün ise üstün mevkide
ve kuvvet içinde iken aynı hatayı irtikap ediyorsunuz. Teklifiniz Türkiye’yi
harcamaktır. Hem de sırf Rusları memnun etmek için lüzumsuz ve faydasız
harcamaktır.
“Ordumuzun taarruz
kabiliyeti olmadığı ve buna sebep de Adana vaitlerinin yapılmamış olduğu aşikar
iken üzerimize Alınan kuvveti celp etmek tedafüi gaye ile olamaz, ancak bize
fiilen taarruz için olabilir.
“Çatalca hattımız
dayanmaz da Almanlar İstanbul’u, Boğazları ve hinterlandı ele geçirirlerse
bununla size ne fayda temin olunabilir? Zafer-i nihaiyi mi bekleyeceğiz?
“Ruslar, Almanları
dövsün ve gelip İstanbul’u kurtarsın diye mi ümide düşeceğiz? O zaman Ruslar
İstanbul’u benim için mi kurtarır?
“Alman hava taarruzları
ile bütün hayatiyeti felce uğradıktan sonra size bir gün müfit olabilecek bir
müttefiki en müziç bir yük haline getirmiş olmaz mısınız?
“Bütün bunlar meydanda
iken, “Harbe girmezseniz size malzeme vermek güç, adeta imkansız olur” sözleri ile
bir daire-i faside içinde girdiğinizi anlamıyor musunuz?
“Siz malzeme vermedikçe
bizim harp kabiliyetimiz teessüs edemez ve bin netice harbe giremeyiz. Harbe
girmedikçe de siz malzeme vermezsiniz. Ne akilane bir hareket, değil mi?[4]”
Bunun üzerine havayı
yumuşatmak üzere, “Churchill’e bir mesajınız var mı?” diye soran Eden’ verdiği
cevap bu bildirinin özetidir.
“Lütfen kendisinden,
bizlere Adana’da 31 Ocak 1943 sabahı verdiği yazıyı – Sabah Esinleri - bir daha
okumasını isteyiniz. Eminim ne demek istediğimi anlayacaktır.”
Türkiye, Kahire
Görüşmelerinden sonra savaşa girmek konusunda kesin kararını 17 Kasım günü
İngiliz Büyükelçisine yazılı olarak vermiştir:
“Türk Hükümeti, Savaş’ın
genel durumunu inceledikten sonra, (Müttefiklerin) Türkiye’ye yönelik
taleplerini de dikkate alarak, Savaş’a aşağıdaki koşullarda girebileceğine
karar verdi:
“1 – Savunma amaçlı asgari
askeri malzemenin Türkiye’ye (Müttefiklerce) gönderilmesi
“2 – Ortak bir askeri
operasyon planı
“3 – Hazırlıklar ve
siyasi görüşmeler için makul bir süre…”[5]
TAHRAN KONFERANSI, 28
KASIM- 1 ARALIK; CHURCHILL-ROOSEVELT-STALİN
29 Kasım Churchill’in Türkiye
hk beyanı:
“Britanya Hükümeti,
Türklere; üç büyük devletin savaşa katılma davetini kabul etmemelerinin
özellikle Boğazların geleceği ile ilgili olarak çok ciddi siyasi sonuçları ve toprak
kaybı riskleri olacağını açıkça belirtecektir.”
Toprak kaybı riskleri:
“territorial consequences”
Bu beyanı Deringil şöyle
vermiştir:
“Türkiye’nin savaşması
için üç devlet tarafından yapılacak davete Türkiye’nin uymaması halinde: ‘İngiltere onlara[6]da
bu davranışlarının savaş sonrasında Boğazların statüsüne olumsuz etki
yapabileceğini…’ söyleyecekti.”
Aradaki fark çok açık !
“Territorial consequence” hiç yok.
Konferans’ta bir gün
sonra Molotov, Eden’a soruyor: “Churchill dün ne demek istedi?” Cevap: “Doğrusu
hiçbir fikrim yok.” Böyle bir şey söylemiş olduğuna inanamıyor.
Kaynak: FRUS Belgesi, The
Tehran Conference, sayfa 536 ve 573
KAHİRE KONFERANSI, CHURCHİLL-ROOSEVELT –İNÖNÜ,
4-7 ARALIK
Bu konferans ile ilgili
ABD arşiv belgesi, FRUS, The Second Cairo Conference, 180 sayfadır.
Türk yazarlarının
yazdığı 2. Dünya Savaşı ile ilgili kitap sayısı iki elin parmak sayısından az:
Dışişleri Bakanlığı, 1973,
İkinci Dünya Savaşı Yılları. Kahire Konferansı 16 sayfa
Zehra Önder, II. Dünya
Savaşı’nda Türk dış Politikası[9] - Kahire Konferansı 5 sayfa
Yuluğ Tekin Kurat,
Belleten Makalesi, 1983. Kahire Konferansı 22 sayfa
Selim Deringil, Denge
Oyunu, 1994. Kahire Konferansı 7 sayfa
Cüneyt Arcayürek, Şeytan
Üçgeninde Türkiye 1987 - Kahire
Konferansı 1sayfa
İlhan Tekeli-Selim
İlkin, İkinci Dünya Savaşı Türkiye’si, 2014, Kahire Konf. 19 sf.
Onur Öymen, Silahsız
Savaş, 2002, Kahire Konferansı, 1 sayfa
Sekiz yazarımızın
kitaplarında Kahire Konferansı bölümlerinin toplam uzunluğu ancak 95 sayfadır !
Kahire Konferansı’nda şu
hususlar Churchill tarafından vurgulanmıştır:
Evet Adana Listesi % 10
oranında dahi gerçekleşmemiştir çünkü malzemeler El Alameyn’e gönderilmiştir.
Türkiye, Batı Anadolu
hava meydanlarını İngiliz ve ABD uçaklarına açmalıdır.
Türkiye’nin vereceği asgari
askeri malzeme listesi incelenecek ve imkan ölçüsünde ikmal edilecektir.
Türkiye her halükarda 15
Şubat’ta savaşa girmelidir.
Buna karşı İnönü ve
Menemencioğlu, yeni bir asgari liste vereceklerini, bu listedeki malzemeler
teslim edilmedikçe Türkiye’nin savaşa girmesinin söz konusu olamayacağını çok
açık bir şekilde belirtmişlerdir.
Başkan Roosevelt bu
konuda anlayış göstermiş ve Türkiye’nin asgari malzemeyi almadan savaşa
girmesinin doğru olmayacağını kabul etmiştir.
Türkiye’nin savaşa
girmesi konusunda Roosevelt ile Churchill arasında görüş ayrılığı Konferans’ta
belli olmuştur.
12 ARALIK ANKARA LİSTESİ
Yeni asgari liste 11
Aralık günü sözlü olarak, 12 Aralık günü ise yazılı olarak İngiliz
Büyükelçisine verilmiştir:
Bu listenin çok abartılı
olduğu iddia edilmiştir. Türk yazarları da bu görüşe kısmen/tamamen
katılmışlardır.
Oysa bu iddia doğru
değildir ve doğru olmadığını T. C. Cumhurbaşkanı İnönü Britannica makalesinde
açıkça belirtmiştir:
“1943 senesi,
müttefiklerin, Akdeniz’de ve Rus ovalarında ileri hareketleriyle geçti. Büyük
devletlerin liderleri sık görüştüler. Her görüşmede Türklerden bahis
olunuyordu. 1943 sonunda, Türkiye Cumhuriyetinin harbe davet olunmasını,
Tahran’da görüştüler ve bunu Türklere haber verdiler. Türkiye Cumhurbaşkanı
Kahire’ye davet olundu ve orada Mr. Roosevelt ve Mr. Churchill ile bu meseleyi
konuştu.
“Türkiye, 1943’te
kararlaştırılan silahlandırma işinin tatbik edilememiş olduğunu gösterdi.
Bununla beraber, eski programda ısrar etmeyerek, harbe girmeyi esas itibariyle
kabul ediyor. Almanlarla Bulgarların müşterek hücum ihtimaline karşı, iki üç ay
zarfında mümkün olan asgari vasıtalarla teçhiz olunmasını ve hareket ve
işbirliği tarzının kararlaştırılmasını istiyordu.
“Bir İngiliz askeri
heyeti, Ankara’da bu meseleyi uzun uzun görüştü. İngilizler, Türklerin muhtaç
oldukları malzemeyi veremiyorlardı. Türkler de İngilizlerin vermek
istediklerini kafi bulamıyorlardı.
“Harbe davet olunan
Türkiye ile konuşma tarzı da talihsizdi. Türkiye’nin harbe girmesi konusu
Tahranda görüşülmüş, hatta yazılmış. Fakat, ne görüşülüp ne yazıldığı
söylenmiyordu.
“1944 Şubatında, Ankara
müzakeresi neticesiz kaldı ve Türkiye aleyhinde basın polemiği başladı.[10] Geçen beş sene unutulmuştu.[11]”
12 Aralık tarihli Ankara
Listesinin abartılı olup olmadığının ölçüsü ne olabilir?
Herhalde yatak
odasındaki kasaya sahip çıkamayarak Cicero olayına bulaşan bir Büyükelçinin
kişisel görüşleri geçerli bir ‘Ölçü’ olamaz.
Gerçekçi ölçü, Adana
Listesi’nin elimizde var olan bir yaprağı ile Ankara Listesinin aynı
kalemlerinin karşılaştırılması ile ortaya çıkabilir.
Adana Listesinde
Tanklar:
1 470 adet ağır tank +
645 adet orta-hafif tank
1943 yılında sevkiyat:
SIFIR ağır tank ve
sadece 350 adet hafif tank
Ankara Listesinde
tanklar:
500 adet Ağır Tank – ABD
Sherman
İnönü, Defterler’de
büyükelçi ile görüşmeler hakkında şöyle yazmış: 18 Aralık: İngilizlerle büyük
kavga. Numan’ın kati cevapları: Emrivaki yaptırmayacağız. Provocation. Numan
gece pavyonda tekrar İngiliz sefiriyle dostane görüşmüş.
İNGİLİZ ASKERİ HEYETİ İLE GÖRÜŞMELER: 1 OCAK – 2 ŞUBAT 1944
İngiliz büyükelçisinin
hezeyanlarına rağmen 31 Aralık 1943 gün Ankara’ya gelen İngiliz Hava Mareşali Linnell
heyeti ile 12 Aralık Listesi üzerinde görüşmeler 2 Şubat’a kadar devam etmiş,
ancak 110 adet Ağır tank ve SIFIR Spitfire uçağı verebilecekleri anlaşılınca,
sonuçsuz kalmıştır.
Linnell, 3 Şubat 1944
günü Genelkurmay’a haber bile vermeden Ankara’dan ayrılmıştır. 3 Şubattan sonra
İngiliz basınında Türkiye aleyhinde yazılar yayımlanmıştır, EK.
3 Şubat’tan sonra
Türkiye, gözlerini Kars’a, Ardahan’a ve Boğazlara dikmiş kuzey komşusunun
talepleri karşısında yalnızlığa sürüklenmiştir.
Bu yalnızlıkta Türkiye’nin
müttefiklerine karşı ‘correct’ davranmış olmasının dışında bir payı yoktu.
Bundan sonra İngiliz
basınında Türkiye aleyhine yazılar çıkmış ve Churchill, Tahran Konferansı’nda
Stalin’e yaktığı Yeşil Işığı –Türkiye ve Boğazlara yönelik Sovyet Talepleri
hakkında - 9 Ekim 1944 günü Moskova’da,
Stalin’e şu sözleri ile teyit etmiştir:
“Montrö dışında – ki, o
sözleşme de artık geçerli değildir: obsolete olmuştur – Türkiye ile bağım yok”
İnönü’nün Makalede
söylediği şu söze
“Geçen beş sene
unutulmuştu.”
ek olarak Churchill, 1
Ekim 1939 tarihinde Türkiye-Britanya-Fransa arasında imzalanan ve 15 yıl süreli
Karşılıklı Yardım İttifakı’nı da unutmuştu.
Türkiye’nin YALNZLIĞI
Türkiye 1944 ve 1945
yıllarını, Sovyet taleplerine karşı yapayalnız geçirmiştir.
Ta ki, Roosevelt
öldükten - 12 Nisan 1945 - sonra yerine geçen Truman gerçekleri görerek 5 Ocak 1946’da
“Sovyetler Birliği’nin
Türkiye’yi istila ederek Boğazlar bölgesini ele geçirmek istediğine artık hiç
şüphem kalmadı. Eğer bu gidişe demirden bir yumruk uzatıp ‘DUR’ demezsek, yeni
bir savaş çıkacak…”
yazdıktan ve 5 Nisan
1946’da özel bir mesaj ile dünyanın en büyük savaş gemisini İstanbul’a
gönderene kadar.
Özellikler
|
Missouri
|
Yavuz (Goeben)
|
Yapım Yılı
|
1944
|
1909
|
Toplam Ağırlık bin ton
|
45
|
25
|
Uzunluk metre
|
270
|
186
|
Eni metre
|
33
|
|
Hızı km/st
|
61
|
47
|
Mürettabat (subay + er)
|
2 700
|
43 subay – 1 010 er
|
1998 KAHİRE PANELİNDE
AMERİKALI Bİ BİLİM ADAMININ SÖYLEDİKLERİ
Weisband 1998:
“Kahire Konferansı,
Soğuk Savaşın başlangıcının habercisi olmuştur, diye düşünüyorum…
“Kahire Konferansı hangi
açıdan bakılırsa bakılsın işte öyle bir dönüm noktası idi…
“Kahire Konferansı,
Stalin ile Batı Müttefikleri arasındaki Soğuk Savaş ilişkilerinin ilk
başlangıcını oluşturmuştur…
“Eğer Cumhurbaşkanı
İnönü, Kahire Konferansı’nda İngiliz demarche’ını kabul ederek Almanya’ya karşı
derhal savaşa girseydi ve bu Sovyetler için Türkiye’nin herhangi bir bölgesini
işgal için tarihi bir neden olarak kullanılmış olsaydı…[12]
“…o[13]
sayede Soğuk Savaş, süper güçlerin arasında soğuk bir savaş olarak kaldı, sıcak
savaşa dönüşmedi…
“Kahire Konferansında
İnönü ilahi bir gerçekçilik göstererek yalnız Türkiye’yi değil bütün Batı
dünyasını korumayı başardı. Bu başarının önemini algılamamız için Soğuk Savaşı
yaşamamız ve sonunu görmemiz gerekti…”
***
SONUÇ
1943 Olaylarını
Türkiye’nin dışındaki aktörler oluşturmuşlardır. Yabancı aktörler:
Churchill:
Adana Buluşmasına
kendini davet ettirerek Genelkurmay Başkanı ile gelmiştir.
Adana Listesindeki
malzemelerin verilmesini kendisi önermiştir.
“…felakete
sürükleyecekse Türkiye’nin savaşa girmesi yanlış olur. Ve müttefiki Büyük Britanya böyle koşullar
altında savaşa girmesini… asla istemeyecektir...” bu yazılı taahhüdü vermiş ve
11.2.1943 günü kendi parlamentosunda teyit etmiştir.
Stalin – Molotov:
Stalingrad ve Kursk
zaferlerinden sonra 19 – 30 Ekim Moskova Dışişleri Bakanları Konferansında
dayatmışlardır: “Türkiye derhal savaşa girsin”
Churchill;
Eden’a 3 Kasım tarihli
telgrafı ile Sabah Esinleri’ndeki “asla”
sözcüğünü ve 11 Şubat’ta House of Commons konuşmasında söylediklerini unutmuş,
Türkiye’nin 17 Kasım’da hangi koşullar altında savaşa gireceğine dair yazılı
beyanını görmezden, Kahire Konferansı’nda İnönü ve Menemencioğlu’nun aynı
doğrultudaki sözlü beyanlarını da duymazdan gelmiştir.
Ayrıca 12 Aralık
Listesini ciddiye almamış, bu listedeki 500 Sherman tankı ile 216 Spitfire
uçağı taleplerimize karşı “110 tank ve SIFIR uçak” önermiş, kabul edilmeyince
de 3 Şubat 1944’de Ankara’ya gönderdiği hava Mareşali Linnell’i geri çekmiştir.
3 Şubat 1944’den sonra,
5 Nisan 1946’ya kadar Türkiye YALNIZ’dır, 2 Yıl 2 Ay 2 Gün !
İnönü ve arkadaşları;
Amerikalı profesör
Weisband’ın 1998’de Kahire Panelinde söylediği gibi, doğru bildikleri yoldan
hiç sapmadan, kumar filan oynamadan, bahaneler ileri sürerek zaman kazanmaya
yeltenmeden, hangi koşullar gerçekleşirse savaşa girebileceklerini
açıklamışlar, koşulların gerçekleşmemesi durumunda da savaşa girmeyeceklerini
kimseden gizlememişlerdir.
Churchill’in Adana’daki
söylemleri doğrultusunda ‘correct’ – doğru ve düzgün – davranmış ve çok açık
konuşmuşlardır: “Türkiye, TSK yeterli ölçüde güçlenmeden savaşa giremez.”
İnönü ve arkadaşlarının
bu davranışları sayesinde, Weisband’ın da öylediği gibi, Dünya; 3. Dünya
Savaşı’nın eşiğinden dönmüş ve onun yerine Soğuk Savaş yaşanmıştır: 1946 –
1991.
Türkiye, bir anlamda
Soğuk Savaşın oluşum nedeni ve başlangıç döneminde önemli bir odak noktasıdır.
Soğuk Savaş’ın
başlangıcından NATO üyeliğimize kadar Milli Dış Politika vardı
Truman’ın Stalin’e Demir
Yumruğu: Missouri Savaş gemisi İstanbul’da…………………….... 5 Nisan 1946
Truman Doktrini Kanunu
ve Türkiye – ABD Askeri Yardım Antlaşması…………………..12 Temmuz 1947
Marshall Planı
kapsamında Türkiye – ABD ekonomik İşbirliği Antlaşması…………………...4 Temmuz 1948
Kore Savaşı ve B.M.
Askeri Gücünde Türk Tugayı – Komutanı General Tahsin Yazıcı………………….1950
Türkiye’nin NATO
üyeliği, TBMM ittifakla onaylanıyor……………...………………18 Şubat 1952
Başbakan Menderes, Milli
Dış Politikayı vurgulayarak, 18 Şubat 1952 günü NATO üyeliği için
“Bu Eser hiç şüphe yok,
Türk Milletinindir”
demiştir. “Benim” ya da,
“D P’nin” dememiştir.
EK:
9 Şubat - The Times[14]
“Görüşmeler (Türkiye ve Büyük Devletler arasında) ölü bir
noktaya gelmiştir. Kamuoyu Türkiye’nin savaşa katılmasına karşıdır. Bu yüzden
hükümet havaalanlarının kullanımını reddetmiştir. İngiliz görüşüne göre, bir
Alman saldırısı tehlikesi hemen hemen hiç kalmamıştır. Türklerin malzeme
talepleri abartılmıştır. İngiliz Genelkurmay Heyeti bu yüzden ayrılmıştır. (İngiliz
Hava Mareşali Linnel ve Tümgeneral Baillon 3 Şubat günü Ankara’dan
ayrılmışlardı) İngiltere dört yıl boyunca büyük sabır gösterdi. Türkiye’nin
Yakın Doğu’da bir Alman saldırısını önlemek suretiyle müttefik davasına büyük
hizmetlerde bulunduğunu kabul ediyor ve geçmekte olan bulutun dağılacağını
umuyor.[15]”
26 Şubat - The Times:
“Türk devlet adamları,
Avrupa’nın Nazizim’den kurtarılmasına aktif olarak katılmayan bir Türkiye’nin
dünyada ancak çok küçük bir rol oynayabileceğini biliyorlar. Türkiye,
Yunanistan ve Yugoslavya’nın gerisinde bir yere sahip olur.”
3 Mart - The Times:
“Türkiye şimdi karar
vermelidir. Aksi halde savaştan sonra yalnız kalır.[16]”
2 Nisan - The Times:
“ABD de Türkiye’ye silah
malzemesi sevkiyatın durdurdu”
8 Nisan - The Times:
“Türkiye 8.1.1943’den
beri Almanya’ya 55 bin ton krom teslim etti, daha da 135 bin ton teslim etmekle
yükümlü, 31.12.1944’e kadar. Almanya ise 18 milyon TL değerinde savaş
malzemesinin teslimi ile yükümlü.[17]”
Churchill’in 24 Mayıs
1944 günü House of Commons’ta yaptığı konuşmadan sonra İngiltere basınında
Türkiye aleyhinde yazılar devam ediyor:
28 Mayıs - The Sunday
Times:
“Türkiye; sakın, yardım
etmediği galiplerin, yardım etmiş olsa idi gösterecekleri şükranı kendisine
sunacakları hayaline kapılmasın.”
16 Haziran - The Times:
“Menemencioğlu kesin
tarafsızlıktan yanaydı.[18]”
19 Haziran - The
Times:
“Almanya’ya başka
malların teslimatının da durdurulması umulabilir.”
20 Haziran - The Times:
“Türk halkı, yabancı
müdahalesine karşı çok hassastır. Bu yüzden bu etkiyi uyandırmaktan
kaçınılmalıdır. Türkiye’de barış imzalandığında yalnız kalmaktan
korkulmaktadır.”
22 Haziran - The
Spectator:
“Türkiye, ileri görüşlü
bir siyasete geri döndü.”
24 Haziran - The London
Press Service:
“Türkiye’nin
müttefiklere yardımı oyalayıcı nitelikte ve nerede ise zorlama idi.”
29 Haziran - The Times:
“Son sekiz aydaki
Türk-İngiliz ilişkileri: dürüst-belirsiz-fırtınalı-dürüst.[19]”
31 Temmuz - The Times:
“Türkiye ilişkileri
koparırsa, bunu, demokrasinin zafere ulaşmasında yardımcı olmak amacıyla, kendi
isteği ile yapar.”
3 Ağustos - The New
Statesman and Nation:
“Türkiye 5 yıl bekledi.
Şimdi ise barış konferansına girişi elden kaçırmak istemiyor. Belki orada
ayakta duracak bir yer bulabilecektir.[20]”
3 Ağustos - The Daily
Mail
“Türkiye şu ana kadar
göze çarpıcı bir pasiflik gösterdi. “
4 Ağustos - The
Economist
“Türkiye’nin kararı
ancak Balkan devletlerini canlandırabilirse bir anlam taşır. Bu kararı Rusların
ilerleyişi, istila ve Hitler’e yapılan suikast etkilemiştir.”
4 Ağustos - The
Cavalcade:
“Türkler, Rusya’ya karşı
kendilerini suçlu hissediyorlar. Onun düşmanlığından korktukları için
dostluğunu arıyorlar. Stalingrad önünde iken, olacak bir ittifakı Ruslar
sevinçle karşılardı.”
6 Ağustos - Londra
Radyosu:
“Türk-Alman
ilişkilerinin kopması, Balkanlar’daki durumu düzeltmiştir.”
9 Ağustos - The Times:
“İlişkilerin kesilmesi
hakkındaki görüşmeler, Türkiye’nin savaşa tam olarak katılmasını talep eden ve
Türklerin 1942’de Kafkaslar’da yürüyüşü ve Turancı tahriki konusunda
şikayetleri olan, Rusya olmaksızın sürdürüldü.”
9 Ağustos - Basler
Nachrichten, Pravda’dan naklen:
“Türkiye’nin zafer
rüzgarlarının nereden estiğini anlaması için beş yıl gerekti. Türkiye Alman
propagandasını etkisi altında kaldı ve hala daha bir beşinci kol
barındırmaktadır.”
9 Ağustos - Pravda: “Türkiye
1941’den beri Almanlara yardım etmiştir.”
İngiliz basını Sovyet
Pravda ile aynı frekansta !
[1] Basit piyade tüfeği bile eksikti. Eldeki
tüfekler 1890’lardan kalma idi.
[2] Adana buluşmasını kastediyor
[3]
Burada Hugessen
atılarak, ‘Hayır. O zaman harbe giriniz demedik’ dedi. “Ne
dediniz?” diye sordum. “Yugoslavya Hükümetini mukavemete sevk için
bir blöf yapınız dedik” dedi. Ben gülmeye başladım.
“1941’de kuvvetinin en
yüksek derecesinde bulunan Alman cenuba kalkarken blöf yapmak teklifi, harbe
girmek teklifinden de daha güzel. Benim delilimi takviye ettiniz. Teşekkür
ederim,”
cevabını verdim.
İkisi de gülmeye
başladılar !
[4]
Menemencioğlu’ndan
ek bilgi: “Mösyö Eden, söylediklerimin birçoğunu anlayışlı bir tarzda dinledi.
Hak vermedi. Fakat itiraz edemedi. Neticede tekrar ricalarına avdet etti. Ve
hükümetimizin cevabını bir an evvel beklediğini ve bu cevapta vaziyeti müdrik
bir surette hareket etmemizi çok temenni ettiğini söyledi.”
[5]
Turgut Menemencioğlu’nun 1998
Panelindeki bildirisinden. Türkiye bu hususları 17 Kasım 1943 günü İngilizlere
bildirdi.
[6] Türklere
[7]
Yayımlandığı tarih 1979’da 80
yaşında. Makalenin Mizanpaj kötü, sıralaması yanlış, okuması çok zor. Konferans
toplantılarında takdim tehir hataları var. Birinci Toplantı ile ilgili bölümün
olmaması önemli eksiklik.
[8] Türkiye’nin Savaşa Katılması için Kahire’de
Yapılan Müzakereler
[9] Almanya’da Almanca 1977, Türkçe baskısı
2010
[10] Nihat Erim Günlükler’de bu konuda ek bir bilgi veriyor:
“2
Aralık 1946
“Akşam
yemeğine Mümtaz Ökmen, Falih Rıfkı, Saraçoğlu, Saffet Arıkan, Reşat Şemsettin,
Fuat Carım (Hariciyeden), Faik Reşit, Tahsin Bekir Balta çağrıldılar. Ben de bulundum. Son şeklini (makalenin) bana yüksek sesle okuttu. Herkes
beğendi.
“Yalnız
bir yerde Paşa 1944’de Ankara’da İngiliz askeri heyeti ile yapılan
müzakerelerden bahsederken, bizim istediğimiz 250 tayyare ile 400 tankı çok
gördüklerini, vermediklerini yazmış. Bunda İngiltere’ye tariz kokusu var. Adet
zikredilmesin diyenler oldu… Uzun münakaşalar oldu. Sonunda paşa rakamları
kaldırdı. Ama cümlenin manasını bozmadı.
NOT: İnönü
, 12 Aralık1943 listesindeki rakamları yanlış hatırlamış: Talep edilen 216 Spitfire, 48 Mitchell ve 36
Moskito uçağı ile 500 Amerikan Sherman tankı idi. İngilizler ise Adana
Listesindeki 1470 ağır tankı hiç veremediklerini unutarak, 500 Sherman tankı
yerine 110 tank ve SIFIR uçak vermeyi önermişlerdi. Türkiye, havadan gelecek
saldırılara karşı koyacak savunma amaçlı uçağı bulunmadığı gibi Bulgaristan’dan
gelecek bir
zırhlı
saldırıyı 200 Valentin ve 150 Stuart hafif
tankı ve sadece 110 Sherman tankı ile karşılamak zorunda kalacaktı. İşte
1944 yılı Ocak ayında savaşa girmeye zorlanan Türkiye’nin savunma gücü bu düzeyde idi.
Keşke o rakamlar (yanlış dahi olsa)
makaleden çıkarılmasaydı.
[11]
Britannica’nın 4 ciltlik
ansiklopedik yayını 1947 yılı Mart ayında yayımlanmış (LIFE Dergilerinde tam
sayfa reklamları var. İnönü’nün, Truman Doktrini ilan edildikten ve 12 Temmuz
1947 tarihinde 100 milyon dolarlık yardım antlaşması imzalandıktan sonra bu
makalenin 15 Eylül’de ULUS Gazetesi’nde üstelik birinci ve ikinci sayfalarda
tam sayfa) yayımlanmasına neden karar verdiğini merak ediyorum.
[12] 3. Dünya Savaşı başlardı.
[13] İnönü’nün Stalin’e o fırsatı vermediği için
[14]
9.8.1938 tarihinde
Türkiye hakkında övgü dolu yazılar içeren özel ek (The Turkish Number)
yayımlamıştı
[15]
Türk basınında
İngiltere karşıtı yazılar çıkıyor. Özellikle Vatan’da Ahmed Emin Yalman’ın
başyazıları
[16]
6 Martta, Tasvir-i Efkar’da Peyami Safa cevap
veriyor:
“Biz İngiltere’nin rızası ile Almanya’nın da dostuyuz. Kimse
bize bir dostun sırtına hançer saplama alçaklığını teklif edemez. Kime karşı
savaşa girişeceğiz? Bizim hiçbir emperyalist amacımız yok. Sığınaklarımız (Hava saldırılarına
karşı) da yok.
[17]
14 Nisanda İngiltere ve ABD Büyükelçileri
Türkiye’ye Almanya’ya krom teslimatının durdurulmasına ilişkin (beklenen)
notaları verdiler.
[18] Menemencioğlu, 15 Haziran tarihinde istifa etmişti.
[19]
31 Temmuz günü von Papen Saraçoğlu’na açıkladı: “Anglosakson baskısı ile hedeflenen, Almanya ile ilişkilerin kopması,
Türkiye’ni hareket özgürlüğünü yok eder.” 2 Ağustos günü Türkiye ile Almanya
arasında diplomatik ilişkiler kesiliyor, 5 Ağustos günü von Papen Türkiye’den
ayrılıyor.
[20] Churchill’in 2 Ağustos House of Commons
konuşmasından bir gün sonra
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder